Duyuru

Elinde göktaşı olduğunu düşünen arkadaşlar lütfen göktaşlarının çeşitli açılardan resmini çekip, elinizde bulunan miktar ve telefon numaranız ile birlikte goktaslari@yandex.com adresine gönderin. İnceleyip size geri dönüş sağlanacaktır.

Göktaşı Düşmesi Nedir?

Fransa'da yayımlanan ‘‘L'Evenement du Jeudi'' dergisinde çıkan bir habere göre, ‘Başımıza her gün taş yağıyor''. Ama başımıza düşen bu taşlar boy boy : Gözle görünemeyecek kadar küçükleri de var, dağ kadar büyükleri de. Hepsinin hızları da farklı. Kimi saniyede 10 km hızla atmosfere giriyor, kimisi ise saniyede 100 km hızla. Ama çok şükür, düşen taşlar genellikle küçücük. Bilim adamlarının tahminlerine göre yılda başımıza 20 bin ton ‘‘uzay çakılı'' dökülüyor. Atmosfere girerken yanarak yok olan bu taşlar, yaz gecelerini süsleyen muhteşem ışıklar oluşturuyorlar. Ama atmosfere giren her taş yanıp yok olmuyor. Büyük bir taştan yere ulaşmayı başarabilen bir parça kalıyor. Hatta bazıları dehşet verici sonuçlara yol açıyor. Örneğin 20'nci yüzyılın başında Sibirya'da Tungusta'ya düşen 60 metre çapındaki göktaşı, 2000 kilometrekarelik ormanı yok etmiş ve Hiroşima'ya atılan atom bombasının bin katı büyüklükte bir patlamaya neden olmuştu. Gerçi Tungusta'da sadece 10 kişi öldü, ama aynı taş Eyfel Kulesi'nin tepesine düşseydi, tam 10 milyon kişi yok olacaktı. ÖLÜM PİYANGOSU Peki ama, ya başımıza Mars kadar büyük bir kitle düşemez mi?.. Bilim adamlarına göre düşer. Örneğin bazı bilim adamları, 4.5 milyon yıl önce birkaç Mars büyüklüğünde dev bir kitlenin gezegenimize çarpması sonucu, dünyadan bir parça koptuğunu ve Ay'ın oluştuğunu söylüyorlar. Bir başka soru daha: 65 milyon yıl önce dünyaya düşerek dinozorların soyunu kurutan, canlı türlerinin yüzde 70'ini yok eden göktaşı gibi, 10 km çapında bir taş tepemize düşerse ne olur? Bu, gerçekleşmesi yüz milyonlarca yılda olabilecek bir olasılık. Ama en son 65 milyon yıl önce düştü diye, 35 milyon yıl güvenlikte olduğumuzu sanmamak gerekiyor. Çünkü uzayda ‘‘ölümü piyangosu'' da çekiliyor. Dünyaya düşme ihtimali en yüksek olan taşlar, ortaya büyüklükte. Çapları 5 km ile 500 metre arasında değişiyor. Bilim adamlarına göre her 2 milyon yılda bir 1.5 km çapında bir taş, tepemize düşüyor. Günümüzden 65 milyon yıl önce, dünyaya düşen 10 km çapındaki dev bir ‘‘çakıl taşı'' dinozorların soyunu tamamiyle tüketi. Dünyadan yollanan bir araştırma uydusu, 1999 yılında ‘‘Eros'' adlı asteroidin yörüngesine yerleşecek. Şehirler yok olur Dünyaya 1.5 km çapında bir göktaşının düşmesi durumunda insanlığın dörtte birinin yok olacağını söylüyorlar. Aslında yüzde 75 ihtimalle ölümden kurtulunacak, ama çarpışma sonucu dünya yaşanmaz hale geleceği için, çoğunluk, bu nedenle ölecek. Göktaşının toprağa düşmesi durumunda, büyüklüğü kilometreküplerle ölçülecek ölçüde büyük toz, buhar ve parçacıklar, atmosfere yayılarak güneşi yıllarca karartacak. Böylece bitkiler fotosentez yapamadığı için ne buğday yetişecek, nede mısır. Felaketten kurtulmayı başaranlar, açlıktan kırılacak. Göktaşının denize ve Büyük Okyanus'a düşmesi durumunda 200 metre yüksekliğindeki dev dalgalar çıkacak ve Tokyo, Hong Kong, Şanghay, Sydney, Los Angeles, Calcutta gibi kentler yok olacak. Korkunç büyüklükte bir su buharı atmosfere yayılacak. Aylarca sel felaketi yaşanacak. Bu ihtimal, 100 milyonda bir. Ama korkutmaya yetiyor. Ay 1 yılda tozdan oluştu Colorado Üniversitesi bilim adamları ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü araştırmacılarından Sigeru Ida'nın Nature Dergisi'nde yayınlanan makalelerine göre Ay, günümüzden yaklaşık 4.5 milyar yıl önce oluştu. Dünyaya Mars gezegeninin üç misli büyüklüğünde bir başka gök cisminin çarpması sonucu, uzayda kalın bir toz tabakası meydana geldi. Toz kütleleri dünyanın etrafında dönerken, parçaciklar toplanarak Ay'ı oluşturdular. Bilim adamlarının bilgisayarda yaptıkları hesaplara göre Ay, en fazla bir yılda bugünkü boyutuna ulaştı. Ay, ilk oluştuğunda dünyaya şimdikinden neredeyse 20 kez daha yakındı. Dünyaya yaklaşık 22 bin kilometre uzaklıkta olan Ay, o zamanlar yeryüzünden devasa boyutlarda görünüyordu. Zamanla Ay'ın yörüngesinde meydana gelen değişiklik sonucunda, dünya ile Ay'ın arasındaki uzaklık yaklaşık 385 bin kilometreye ulaştı. Günümüzde Ay, hala romantizmin başrol oyuncularından biri. Bilimadamları her ne kadar Ay'ın oluşumuna bilimsel bir ışık tutmaya ihtiyaç duysalar da insanoğlu, yarattığı gel-gitlere, dolunay stresine rağmen Ay'ın gizemli büyüsünü hep hissedecekler. Dünyaya göktaşı kuşatması Amerikalı bilimadamları, 2000'i 1 kilometreden geniş çapta yaklaşık 4 bin gök cisminin dünyanın yanından geçtiğini ya da dünyaya doğru yol almakta olduğunu vurguluyorlar ve şu uyarıyı yapıyorlar: ‘‘XF11 sorunsuz uzaktan gelip geçecek. Ama bu, bir başkasının ileride tehlike yaratmayacağı anlamına gelmez.’’ Konuyla ilgili olarak Time dergisine konuşan Los Alamos Ulusal Laboratuvarı astronomu Jack Hills, ‘‘Doğrusu çok korkmuştum. XF11'in yörüngesi ilk açıklandığında, dünyaya çarpma olasılığı vardı. Dünyanın endişelenmesi için, doğrusu iyi bir gerekçeydi’’ dedi. İçinde bulunduğumuz galaksiyi bir tilt makinasına benzeten ve gelecek benzer bir tehlike için plan yapılması gerektiğini belirten astronomlar, şu ilginç benzetmeyi yapıyor: ‘‘Galaksimizde hızla hareket eden gök cisimleri, tilt makinasının içinde sağa sola çarpıp, yön değiştirerek giden madeni toplara benzer. Anormal bir hızla yol alırlar ve belli bir yörüngede gitmezler, yanından geçtikleri gezegen veya daha büyük bir başka gök cisminden etkilenerek, kolaylıkla yörüngelerini değiştirebilirler. Yani kısacası, serseri kurşun gibidirler. Görülürlerse, nereye gittikleri daha önceden saptanabilir ama bunun garantisi yoktur.’’ Yeryüzüne şimdiye kadar 139 gök cisminin düştüğünü belirten astronomları en çok endişelendiren konu, uzayda hızla yol alan bu cisimler konusundaki bilgilerinin sınırlı olması. Dünyaya doğru gelen ya da geçen 4 bin gök cisminin sadece 200'ü saptanabilmiş durumda. Astronom Eleanor Helin, korkusunu ‘‘Biz diğer cisimlerin nerede olduğunu bilmiyoruz. XF11'in keşfedilmesi bize, birgün aniden daha büyük bir göktaşıyla karşılaşmamızın sürpriz olmayacağını ortaya koyması açısından önemli’’ diyerek dile getiriyor. Peki, 1.6 kilometre genişliğindeki birgöktaşı dünyaya çarparsa ne olur? Astronom Helin'in bu soruya yanıtı oldukça kısa ancak oldukça düşündürücü: ‘‘Felaket olur!’’ Geçtiğimiz kasım ayında, 1.6 kilometre genişliğindeki bir göktaşının, hızla dünyaya doğru yol aldığı astronom Jim Scoti tarafından keşfedilmiş ve bu uzay cismine ‘‘1997 XF11’’ adı verilmişti. Bu tehlike şimdilik atlatıldı. Ancak sırada 4 bine yakın tehlikeli göz cismi daha bulunuyor... Etkisi 20 milyon atom bombasına eşit Eğer, XF11 gök cismi saatte 60 bin kilometre, yani bir mermiden 100 kat daha hızla dünyamıza çarpsaydı, meydana gelecek olan patlama, 300 bin megatonluk bir atom bombasınınkine eşit olacaktı. Bu rakam, 2. Dünya Savaşı sonunda ABD'nin, Japonya'nın Hiroşima kentine attığı atom bombasının tam 20 milyon katına eşit. XF11, nereye çarparsa çarpsın, sonuç tam bir felaket olacaktı.. Karaya çarpması halinde, ortaya 50 kilometre uzunluğunda bir krater meydana gelecek ve 100 binlerce bina çökecekti.. 16 bin veya 160 bin kilometrekarelik alan yanıp, çöle dönecekti. Meydana gelen toz ve duman bulutu, güneş ışınlarının dünyaya gelmesini engelleyecek, dünya, belki de aylarca karanlıkta kalacaktı. Okyanusa düşmesi halinde, meydana gelecek yüzlerce metre yüksekliğindeki dalgalar, kıyılardaki kentlerin sular altında kalmasına yolaçacaktı. Bilimadamları, daha önce de dünyaya göktaşlarının çarptığını belirterek en yakın örnek olarak, 1908 yılında Sibirya'nın Tunguska bölgesine, 60 metre çapındaki gök cisminin düşmesini gösteriyorlar. Cisim, dünya atmosferine girdikten sonra, insanın yaşamadığı bu bölgenin 8 kilometre üzerinde patladı. Bilimadamlarınca, meydana gelen patlama, ‘‘onlarca megatonluk’’ diye ifade ediliyor. Patlama sonucu, yüzlerce kilometrekarelik alanda tek bir ağaç, tek bir canlı hayvan kalmadı. ‘‘Eğer böyle bir patlama büyük bir kentin üzerinde meydana gelseydi, yüzbinlerce insan ölürdü’’ diyor bilimadamları.. Bilimadamları, böyle bir tehlikenin başgöstermesi halinde, en iyi çarenin nükleer başlıklı füzeyle gök cisminin yörüngesinin değiştirilmesi olacağını savunuyorlar. Örneğin XF11'in zararsız hale getirilmesi için 1 megatonluk bir nükleer patlamanın yeterli olacağı ifade ediliyor. Ancak, gök cisimlerine atom saldırısı yapılmadan önce çok dikkatli olunması gerektiği belirtiliyor. Astronomlar, gök cisminin daha çok demir alaşımlı olması halinde sorun çıkmayacağını söylüyorlar. Ancak bu cismin kaya olması halinde, parçalanıp dağılarak dünya için daha büyük bir tehlike oluşturacağı vurgulanıyor. Bu nedenle, nükleer başlıklı füze atılmadan önce, bilimadamları, gök cisminin niteliğinin saptanması ve patlamanın dozunun iyi ayarlanması gerektiğine dikkati çekiyorlar... Atmosferde patlayan göktaşı korkuttu Alaska’nın Güney Yukon bölgesinde atmosferde patlayan göktaşı, insanları korkuttu, evlerin sarsılmasına, çatılardan karların dökülmesine yol açtı. Büyük gürültüyle patlayan göktaşının, gün ortasında büyük bir ışık oyununa dönüştüğünü belirten görgü tanıkları, atmosferde büyük ve yeşil bir nesnenin hızla hareket ettiğini söylediler. Can kaybına yol açmayan meteorun büyüklüğünün belirlenemediği bildiriliyor. Patlamanın, bölgedeki 3 sismik merkez tarafından da saptandığı açıklandı. Bir yıldızın hayatı Yıldızlar da doğuyor, büyüyüp gelişiyor ve zamanı geldiğinde ölüyorlar. Bilim adamlarının ‘‘BPM37093’’ dediği yıldız, kamuoyunda ‘‘Elmas Yıldızı’’ diye biliniyor ve Santor Takımyıldızı içinde bulunuyor. Elmas Yıldızı, astronomların deyişiyle ‘‘soğumakta olan bir beyaz cüce.’’ Dünya büyüklüğündeki bu mücevher, karbon ve oksijen kristalinden oluşuyor. Yapısından yıldızın 11-12 milyar yaşında olduğunu ve ömrünün sonunda olduğunu anlaşılmakta. Astronomlar, bir yıldızın hayatının şu aşamalardan geçtiğini belirtiyorlar. Nebula Hidrojin ve toz bulutları, uzayda çok geniş bir alanda yoğunlaşmaya başlıyor. Yıldızımsı Madde yoğunlaşması ağır ağır bir yıldıza dönüşüyor. Yıldız Hidrojenin helyuma dönüşmesi hızlanıyor ve yıldız doğuyor. Kızıl dev En büyük boyutuna ulaşan yıldızın ışığı zayıflamaya başlıyor. Bulutsu gezegen Yıldız bütün gazlarını boşluğa atmış, dışyüzeyi yok olmuştur. Gezegenden karbona dönüşecek çekirdeği kalmıştır. Beyaz cüce Çekirdek parlamaya devam eder, ama giderek soğumaktadır. Kara cüce Bu son aşamada parıltı giderek yok olur, yıldız kararır ve söner. Karadeliklerdeki esrarengiz püskürme Washington'da Amerikan Gökbilim Derneği tarafından düzenlenen konferansta konuşan bilim adamları, evrenin derinliklerinden gelen X ışınlarını inceleyen NASA-RXTE gözlem uydusundan elde edilen verilerin, karadeliklerin çok esrarengiz şekilde, küçük bir gezegen (asteroid) boyutlarında yakıcı gaz kütlesi püskürttüklerini gösterdiğini belirttiler. Gökbilimciler, Samanyolu Galaksisi'ndeki Kartal Takımyıldızı'nda bulunan karadeliklerden birinin gözlenmesi sonucu, karadeliği çevreleyen yakıcı gaz diskinin kırılarak dağıldığının saptandığını, bunun karadelikten gelen bir itmeyle oluştuğunu kaydettiler.Şimdiye dek saptnan karadeliklerin pek çoğu, dev bir yıldız çevresinde dönüyor. Karadeliğin çekim gücünün yıldızdan kopardığı yakıcı gazlar, lavabo deliğinden su emilirken beliren şekle benzeyen bir disk oluşturuyor. Karadeliğin merkezine emilen gazlar, milyonlarca derece sıcaklığa ulaşıp etrafa X ışını yayıyorlar. Bu ışınlar sayesinde bilim adamları kara delikleri saptıyorlar. Bilim adamları, ''Yanına yaklaşan her şeyi yalayıp yutan kara deliğin nasıl olup da bir şeyler püskürtebildiğini anlamak çok zor. Bu konu gizemli bilmece olarak önümüzde duruyor'' diyor. Dünyaya 2022 yılında göktaşı çarpabilir Astronomlar, 2022 yılında dünyaya çarpma tehlikesi bulunan 800 metre çapında yeni bir göktaşı keşfettiler. “2000 BF19” adı verilen göktaşı son iki yıl içinde keşfedilen beşinci tehlikeli göktaşı oldu. Uzay standartlarına göre nispeten küçük sayılan göktaşı, dünyaya çarptığı takdirde çok büyük zarara yol açacak, ancak dünyanın yok olmasına neden olmayacak. Uzmanlar, bununla birlikte göktaşının dünyaya çarpma ihtimalinin milyonda bir olduğunu belirtiyorlar. 20 trilyon dolarlık göktaşı ABD’nin Ulusal Havacılık ve Uzay dairesi NASA’nın 5 yıl önce uzayda toplam 3 milyar kilometre tutan yörünge hedefine ayarladığı NEAR-Soemaker uydusu, Eros asteroidine başarıyla indi. ABD’nin Maryland eyaletindeki Johns Hopkins Üniversitesi Uygulamalı Fizik Laboratuvarı’nın yönlendirdiği NEAR, Eros’a 25 kilometre yükseklikteki yörüngesinden kademeli inişe başlamıştı. Kontrol merkezinin, dünyadan 315 milyon kilometre uzaklıktaki Eros’un yüzeyine indiğine dair NEAR’dan sinyal aldıkları belirtildi. İlk defa bir göktaşına uzay aracı iniş yapıyor. Eros adlı göktaşının 20 trilyon dolar değerinde altın ve gümüş gibi değerli madenlerden oluşuğu tahmin ediliyor. Uzay tarihinde ilk İnsanın 44 yıllık uzaya açılma tarihinde ilk kez göktaşına araç indirmeyi denediği NEAR Projesi’nin Müdürü Robert Farquhar, yaptığı açıklamada, ‘’Esas görev zaten çok iyi biçimde başarıldı. Aracın indirilmesi, fazladan bilimsel ödüldür” dedi. 17 Şubat 1996’da fırlatılan NEAR (Near Earth Asteroid Rendezvous: Dünya Yakını Asteroid buluşması) uydusu, aslında göktaşına iniş için programlanmamıştı. Aracın çok iyi işleyişi, bir yumuşak iniş denemesini ciddi girişim olarak gündeme getirdi. Beş yıldır uzayda Beş yıldır uzayda yol alan NEAR, Mars-Jüpiter arası asteroid kuşağının mensuplarından olan Eros’a ulaşmak için 3 milyar km yol aldı. İlk aşamada Dünya’nın kütleçekiminden yararlanarak yol alan NEAR, Eros’a giderken saatte 70 bin km hıza ulaştı. Eros’un çok uzun eliptik yörüngesi, hem Mars’a hem Dünya’ya yakın geçiyor. Yörünge hesaplarının NASA’nın California-Pasadena’daki 1930’lara dayanan köklü kurumu Jet Motorları Araştırma-Geliştirme Merkezi “Jet Propulsion Laboratory”nin yaptığı NEAR’ı, Amerikan derin uzay yolculukları tarihinde ilk defa NASA’ya doğrudan bağlı olmayan bir kurum, yani NEAR’ın yapımını da üstlenen John Hopkins Üniversitesi idare ediyor. İnsanoğlu, bir uzay aracına bu kadar uzaktaki bir gökcismine ilk kez iniş denemesi yaptırıyor. Kozmik Azrail korkusu Bilimadamlarına göre, Dünyamız yok olmanın eşiğinde bulunuyor. ‘Kozmik Azrail’ uzaydaki dengeleri bozarak, her an çirkin ve dehşet verici yüzünü gösterebilir. Yani her an kozmik kıyamet patlayabilir. Dünya'nın sonuyla ilgili iddialar şöyle sıralanıyor: Kara delikler Yıldızlar bütün enerjilerini yitirdiklerinden korkunç bir çekim gücüne sahip kara deliklere dönüşüyorlar. Galakside, bu kara deliklerden on milyon kadar bulunduğu tahmin ediliyor ve bunların yerleri bilinmiyor. Bunlardan herhangi birinin, Güneş Sistemi’nin yakınından geçmesi halinde, Dünya uzayın derinliklerine doğru savrulacak. Göktaşları Uzmanlar Güneş Sistemi’nde 100 bin kadar göktaşı ve kuyrukluyıldız bulunduğunu belirtiyorlar. Bunların her biri, bir çarpışmayla Dünya’yı yok edecek çapta. Dinozorların 65 milyon yıl önce 7 km çapındaki bir göktaşının düşmesi sonucu yok olduğu ileri sürülüyor. Göktaşlarının ne zaman dünyaya çarpacağını kestirmek mümkün değil. Güneş Güneş, zaman zaman parlayıp atom partiküllerini Dünya’ya yolluyor. Normalde, Dünya’nın manyetik alanı bu tehdidi karşılama gücünü gösteriyor. Ancak, Yale Ünüversitesi'nden Bradley Schafer, çok kuvvetli bir parlamaya Dünya’nın karşı koyamayacağını öne sürüyor. Böyle bir şiddetli parlamayla, ozon tabakasının yok olacağı ve Dünyadaki her şeyin yanacağı iddia ediliyor. Nükleer intihar Soğuk Savaş'ın sona ermesine rağmen, ‘nükleer kulüp’ üyesi olan birçok ülke var. Sadece ABD ve Rusya, 19 bin nükleer başlığa sahip. Dünyada siyasi istikrarsızlık arttıkça, bu silahların fiilen kullanılma olasılığı da artıyor. Askeri uzmanlar, en güvenilir savunma sistemlerinin bile sadece birkaç füzeyi yakalayabileceğini belirtiyorlar. Bir nükleer savaş yeryüzünün sonu olarak niteleniyor. Mikrop savaşları Biyoteknolojideki gelişmeler biyolojik ve kimyasal silahları terör örgütleri ve sapık tarikatlar için bile kullanılabilir hale getirdi. Nükleer silahlara kıyasla maliyetinin az olması, bu silahları tercih edilen savaş araçları haline de getiriyor. Antraks ve ebola virüsü gibi maddeler taşıyan füze başlıkları Dünya’nın sonunu getirebilir Uzaylılar Bazı iddialara göre, insanların dışında ve çok daha üstün teknolojilere sahip yabancılar (uzaylılar) mevcut. Aynı iddialara göre, bu uzaylılar eğer düşmanca bir tutum sergilerse Dünya’nın ve Güneş Sistemi’nin sonu gelebilir. Manyetik alan Yeryüzünün manyetik alanının yüz binlerce yılda bir aniden ve bir süre için yok olduğu ileri sürülüyor. Bunun son kez 800 bin yıl önce yaşandığı ifade ediliyor. Dünya’nın manyetik alanının yok olması halinde, yeryüzü Güneş’ten gelen radyoaktif ışınlar ve çok yüksek enerjiye sahip atom parçalarından korunamayacak. Yeni bir virüs Veba ve AIDS milyonlarca kişinin ölümüne yol açmakla biliniyor. Uzmanlar, yeni ve kaynağı bilinmeyen bir virüsün insanlığın sonu olabileceğine dikkat çekiyorlar. Göktaşı avcıları Bilim adamları, göktaşı avcılığı yapıyor.Göktaşı avcılığı basit bir şey değil. Bilim adamlarına göre en iyi av bölgeleri de en soğuk ve en rüzgarlı bölgeler. Bir başka deyişle göktaşı avcıları için en uygun yer, buzlar ve rüzgarlar ülkesi Antarktika... Aslında Antarktika'ya yeryüzünün diğer bölgelerine düşen göktaşlarından fazla taş düşmüyor. Bu coğrafyanın önemi, göktaşını bozulmadan saklaması ve kolay tespit etme imkanı vermesi. Ralph Harvey ve arkadaşları, Antarktik Göktaşı Arama Grubu (ASMET) adı altında, buzlar ülkesinde göktaşı arayan bir bilim adamı grubu. Her yıl burada göktaşı avcılığına çıkıyorlar. 1984 yılında Mars'tan düşen ünlü göktaşını da ANSMET üyesi Roberta Score bulmuştu. Göktaşı avcılığı, çok da tehlikeli bir avcılık. Soğuk havanın yanı sıra buzullar üzerindeki görülmeyen yarıklar, bilim adamları için ölüm demek. Bu yarıklar, bazen bir kar motosikletini yutabilecek kadar büyük oluyor. Toplanan göktaşları, incelenmek üzere NASA'nın Houston'daki Johnson Uzay Merkezi'ne gönderiliyorlar. Göktaşlarının 4.5 milyar yaşında olmaları, bilim adamları açısından olağanüstü önemli. Çünkü böyle taş dünyanın, güneş sisteminin oluşumuna, dinozorların yok oluşuna tanıklık etmiş bir taş demek. Bu nedenle bilim adamları göktaşlarını ‘‘zaman makinesi’’ne benzetiyorlar. Göktaşı alarmı Daha önce hiç bilinmeyen bir göktaşının hızla dünyaya doğru yol aldığı ve şimdiki rotasını koruması halinde dünyaya çarparak tıpkı 65 milyon yıl önce dinozorları yok eden kozmik kıyamete benzer bir felaket meydana gelebileceği bildirildi. Konuyla ilgili açıklamayı yapan ABD'deki Uluslararası Astronomi Birliği'nden Dr. Brian Marsden, henüz korkulacak bir durum olmadığını, göktaşının ancak 30 yıl sonra, yani 2028 yılında dünyanın yörüngesine gireceğini bildirdi. Dr. Marsden, tehlikeye karşı gerekli teknolojiyi geliştirerek önlem almak için yeterli zaman bulunduğunu söyledi. 1.6 km çapındaki ‘‘1997 XF11’’ adlı göktaşını Arizona Üniversitesi'nden Jim Scotti keşfetti. Yapılan hesaplara göre, göktaşı 26 Ekim 2028'de TSİ 20.30'da dünyaya en yakın noktadan geçecek. Ancak göktaşının rotasını değiştirmesi halinde düşük de olsa dünyaya çarpma ihtimali bulunuyor. Bu durumda tam bir kozmik felaket yaşanacak. Ay ve Mars'tan düşen göktaşları 1000 Euro NASA'nın tahminine göre, her yıl dünyaya 100 bin ton meteor (göktaşı) düşüyor. Bu yıldız parçacıklarının çoğu hiçbir zaman bulunamıyor. Çünkü çoğu 1 gramdan daha hafif. Sonuçta her yıl yalnızca 20 tane elle tutulabilir meteor toplanabiliyor. Bu kadar az bulunduğu için de meteorlar koleksiyon nesnesi haline gelmiş durumda. Fiyatlar 20 santimden bin Euro'ya kadar çıkabiliyor. Le Monde Gazetesi, bu piyasayı araştırmış. Yıldızlardan kopan parçacıkların gökyüzüne düştüğü gerçeğini bilim dünyası ancak 1803'te kabul etmiş. Günümüzde ise, düşen göktaşları bulunduğunda hepsi bulunma tarihi, ağırlığı ile birlikte kayda geçiriliyor. Göktaşlarının çoğu, Mars ile Jüpiter arasındaki asteroid kemerinden geliyor. İçlerinden Ay ya da Mars kökenli olanları çok az. Bu nedenle onların fiyatı gram başına bin Euro'yu geçiyor. Göktaşlarının fiyatlarında estetik güzellikleri de rol oynuyor. Ölmek vakti Rus bilim adamları gezegenimize her an büyük bir göktaşının çarpabileceğini açıklamışlar. Bu çarpma gerçekleşirse en iyi ihtimalle dünya üzerinde bulunan pek çok ülke yok olacak, en kötü ihtimalle ise bütün dünya tarihe karışacak. Bu durumu “her an kıyamet kopabilir” şeklinde özetlemişler. Ne hoş değil mi? Gerçi biz her an kıyametin kopabileceğini zaten biliyoruz ama sebepler aleminde bir olasılıkla karşılaşmak yine de ürpertici olabiliyor. Bir an haklı olduklarını düşünelim. Karamsar olma eğilimimiz varsa son yıllarda yaşanan tabii afetleri örnek gösterelim. Yırtılan ozon tabakasını, erimeye başlayan kutupları, Avrupa’yı etkisine alan selleri, dünyanın birçok yerini sarsan depremleri biliyoruz. Bunlar ister istemez hepimizin aklını kurcalıyor. Binaların ve zinaların arttığı sır değil, insanoğlunun gün geçtikçe daha acımasız olduğu da. Televizyon haberleri ve gazetelerin polis sayfaları her gün hunharca işlenmiş cinayetleri gözümüze sokuyor. İnsanlar çıldırmış gibi giyiniyor ve eğlence adı altında kendilerini dağıtıyorlar. Kimsenin kimseye saygısı kalmamış. Mübarek ramazan ayı bile bu yıl kendisini fazla hissettirmedi. Sanki bu ülkede oruç tutanların sayısı azınlıktaymış gibi davranıldı. Ne doğru düzgün iftar programı yapıldı ne de sahur sohbetleri... Yedi dakikada teravih namazı kıldıran hoca haber konusu oldu. İşin acı tarafı, bu hocanın kıldırdığı namazların kalabalık oluşu. Hakikaten yarın kıyamet kopsa biz ne yüzle öleceğiz? Ahlak zafiyetimizi, para düşkünlüğümüzü nasıl açıklayacağız? Mübarek ay falan dinlemeden milletin dini duygularını rencide eden üstelik ne yazık ki küfre düşen tartışma programlarını nasıl izah edeceğiz? “Eskiden” diye başlayan cümleler kurmaktan hiç hoşlanmam. Ama mecbur kalıyorum işte. Eskiden hiç değilse ramazan ayında içkili lokaller kapanırdı. Bunu zorla değil gönül rızasıyla yaparlardı. Zaten açık olsalar bile müşterileri olmazdı. Kandil günlerinde ülkenin en büyük gazinoları gazetelere kocaman ilanlar verirlerdi ve o gün kapalı olduklarını bildirirlerdi. Geçenlerde iftar vaktinde Galleria alışveriş merkezindeydim. Saati dikkatle takip etmeme rağmen emin olamadım. Bulunduğum yerde elbette başka oruç tutanlar vardı ama iftar olduğunu belirtecek hiçbir işaret yoktu. En azından bir mikrofonla “iftar vakti” denilebilirdi. Ama olmadı. Bu durumda cep telefonlarına sarıldık ve evdekilerle canlı bağlantı kurup bilgi aldık. Ve doğrusu iftar mı yaptım, ne yaptım anlayamadım. Rus bilim adamları haklı mı bilmem. Fakat önünde sonunda olacak olan bu. Bir gün dünyada yaşam bitecek. Tek bir canlı bile kalmayacak. Ve o zaman hesap vakti gelmiş olacak. İş ölmekle bitmiyor yani. Aslında ölmekle başlıyor. Köşemi okuyanların arasında her dinden ve inanıştan insan olabilir. Bu en güzeli zaten. Ben sadece bir tek görüşe göre yazmıyorum. Bütün tek tanrılı dinler kıyameti bildirir. Bu durumda fikir ayrılığına düşmemiz söz konusu bile değil. İnanmayanlar da olabilir şüphesiz. Ben bunu da eleştiremem. Ama inanmasalar bile inananlara saygı gösterebilirler sanırım. İnandığını söyleyen ama aksi davranışlar sergileyenler ise daha çok zarar veriyorlar. Sonuçta, aciz bedenlerimizle inansak ne olur inanmasak ne olur? Bizim kendimize bile faydamız dokunamıyor. Bilinçsizliğimizin faturasını yine kendimiz ödeyeceğiz. Her koyun kendi bacağından asılacağına göre herkes kendisine bakmalı tabii. Ama asgari müştereklerde birbirimizi uyarmamız şart. Rus bilim adamlarının açıklamasını okuduğumda ölmeye hazır olmadığımı düşündüm. Hayatımın biteceğinden korktuğum için değil. Henüz hiçbir görevimi yerine getirmemiş olduğumu gördüğümden paniğe kapıldım. Eğer bugünlerde kıyamet kopmazsa bunu değerlendirelim diyorum. Hâlâ ramazan ayı sürüyor. Tövbe etmek için vaktimiz var. Üstelik mübarek ayın içinde bir yere gizlenmiş olan Kadir gecesi de imdadımıza yetişebilir. Kıyamet kopmasa bile bir gün hepimizin öleceği sır değil. Bu yazıyı karamsar bulmayın. Tam tersine hâlâ ümit olduğunu hatırlatıyorum. Gerisi size kalmış...

Hiç yorum yok: